Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso... Evet, bu şaşırtıcı uzunluktaki isim aslında ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso'nun tam adı! Kübizmin babası, 20. yıl sanatının en meşhur şahsiyeti Picasso'yu 37'nci ölüm yıldönümünde tekrar özlemle anıyoruz.
25 Ekim 1881’de Málaga, İspanya’da dünyaya gelen Picasso, İspanya’nın önemli sanat enstitülerinde öğretmenlik yapan ve bir müzede küratör olarak çalışan Jose Ruiz Blasca ile İtalyan asıllı Maria Picasso Lopez’in ilk çocuklarıydı. Doğduğu gün ölümle ilk kez burun buruna gelen Picasso’nun ebesi onun öldüğünü düşünüp tüm özenini annesine yöneltti, ancak doktor olan amcası Don Salvador’un soğukkanlılığıyla Picasso son anda kurtuldu. 1884 yılında kız kardeşi Dolores ve 1887’de Concepcion doğdu.
İLK KELİMESİ "KALEM" OLDU
Picasso sanata düşkün bir aileden geliyordu. Zira anne ve baba tarafında da ressam akrabaları vardı. Resimle ilgili büyük yeteneği çok küçük yaşlarında ortaya çıkan Picasso’nun söylediği ilk sözcük İspanyolca kalem anlamına gelen Lapiz’in kısaltılmışı “Piz” oldu. Zira kâğıt ve kalemle olan ilişkisi o yıllarda başladı.
Küçük yaşta babası tarafından resim yapmaya yönlendirilen Picasso, babasından aldığı ilk eğitimin sonrasında Academia de San Fernando’ya devam etti. Yaşamının ilk on yılını doğduğu kasaba Malaga’da geçiren Picasso’nun ailesi geçim sıkıntısı çekiyordu. Ancak babasının İspanya’nın kuzeyinden daha iyi ücretle yeni bir iş teklifi alması üzerine dört yıl geçirecekleri Atlantik kıyısındaki eyalet merkezine taşındılar.
1894 yılında kız kardeşi Concepcion’ın difteri sebebiyle hayatını kaybetmesi Picasso’nun yaşam ve sanat üzerine fikirlerini önemli ölçüde etkileyecekti.
13 YAŞINDAKİ USTA RESSAM
Sanat konusunda başlangıçta babasını örnek alan Picasso, 13 yaşına geldiğinde çalışmalarıyla herkesi kendine hayran bırakan bir ressam olmuştu. Babası Jose Ruiz Blasca, Picasso’nun yaptığı güvercin resminden o kadar etkilenmişti ki tüm gereçlerini oğluna vererek onun artık olgun bir sanatçı olduğunu kabul etmiş ve bir daha hiç resim yapmamıştı.
KENDİ STİLİNİ YARATIYOR
1897’de Malaga’da geçirilen bir yaz tatilinin ardından Picasso, Madrid’deki yeni atölyesine taşındı ve İspanya’nın en tanınmış sanat okullarından birine girdi. Önceleri geçmişin usta ressamlarını kopya edip onların biçemlerini kullanan ressam, daha sonra bu resimlerden ilham alıp kendi stilini oluşturmaya başladı.
MAVİ DÖNEM
1900'de ilk kez Paris'e giden genç ressam, dönemin yenilikçi sanatçılarının yaşadığı Montmartre semtinde bir süre bolluk içinde yaşadı. Aynı yıl ilk kişisel sergisini Galeri Volland’da açan Picasso, yakın arkadaşı Carlos Casogemos’un intiharıyla yepyeni bir döneme girdi. Yaşadıklarını mavi renk temasıyla eserlerine yansıttığı bu döneme Mavi Dönem adını veren Picasso, yaşlılık, fakirlik ve ölüm konuları üzerine eğilmişti. 1901-1904 yılları arasındaki bu ilk dönem yapıtlarında sıradan insanları, akrobatları, sirk palyaçolarını resmetti. “Dama en Eden Concert” (1903), “La Vida” (1903), “Las dos hermanas” (1904)gibi tabloları o dönemin bir ürünüydü.
Mavi döneminde resimlerinde, ironik bir biçimde, hüzün ve melankoli egemendi. Aslında gökyüzünün rengi olan mavi çocukluğundan itibaren Picasso’nun en sevdiği renk olmuştu ve bu rengi, ilk dönem resimlerinde güçlü duyguları ve hüznü ifade edebilmek için kullandı.
Picasso bu dönemde ayrıca ilk heykellerini de yaptı. Çağın en büyük sanatçılarından biri olan Rodin' in yapıtlarını görmesi onun yaşamına yeni bir boyut kazandırmış ve plastik çalışmalara başlamıştı. Bu periyodun en öne çıkan çalışması bugün Cleveland's Museum of Art'ta sergilenen "La Vida" (1903)'ydi. Mavi Dönem 1901-1903 yılları arasındaydı.
İLK AŞK
1904’te Paris’e yerleşen Picasso, ona Fransızca öğretecek olan gazeteci ve şair Max Jacob’la birlikte yaşıyordu ve daha sonra evleneceği Fernande Olivier'le tanışması da o günlere rastlıyordu.
Atölyeye yerleşen sevgilisinin daha sonra tüm sevgililerine yapacağı gibi binlerce resmini yaptı.
PEMBE DÖNEM
Paris günleri Picasso’nun yeni başlayan döneminin de habercisi niteliğindeydi. Mavi Dönem’den sonra yine bir temel rengi ağırlıklı olarak kullandığı ve resmin ruhunu ortaya çıkaran yeni dönem gelmişti: Pembe Dönem. Bu dönemin, sevgilisi Fernande’nin etkisi ile başladığı sanılıyor.
Renkten çok çizgi ve desen kullanımına önem vermeye başlayan Picasso’nun kompozisyon tercihi daha estetikçi bir durum aldı ve tercih ettiği renkler gri-pembe aşı boyası ve kahverengi ağırlıklıydı. Desenlerinde cambaz ve soytarı figürlerine giderek daha sık rastlanmaya başlanan ressamın bu dönem çalışmalarında hüzün duygusu biraz daha hafiflemişti. Sirk insanları, palyaçolar yeni kahramanlarıydı.
Dönemin en önemli eserlerinden biri, Washington'daki The National Gallery'de sergilenen"Family of Saltimbanques" (1905)'ti.
Pembe Dönem’e ait diğer çalışmalardan bazıları ise"Lady with a Fan"(1905), "Harlequin Family"(1905), "Woman with Loaves"du.(1906) Bu dönemde kullandığı figürlerin yalın ve köşeli düzenlenişi Kübizm’in doğuşunun habercisi niteliğindeydi.
KÜBİZM YOLCULUĞU
Picasso’nun çalışmaları 1905 yılından itibaren klasik bir hava kazanmaya başlamıştı. Aynı dönemde yaşayan Henri Matisse'den ve Henri Rousseau'dan çok etkilenen ressamın Kübizm yolculuğu da o dönemde başladı. Ayrıca 1906 yılı sonlarında Picasso artık yalnızca resim ve desen alanında değil, heykel ve gravürde de tanınmaya başladı.
Bu dönem, Picasso'nun resimlerini sadece çok yakın dostlarından başka kimselere göstermediği dönemdi. Resimlerini halka göstermeyi reddeden Picasso, yapıtlarını anlayabilmek için kendisine aptalca sorular yönelten insanlardan sıkılıyordu. Bu yüzden arkadaşları onun resimlerini satmak için yollara düştüler. Ressam, ilk Kübist resimlerini tamamlayana kadar durum bu şekilde devam etti.
Ressam düz alanda üç boyutlu formları birbirinin üzerine gelecek şekilde kullanmaya, insan anatomisini göründüğünden farklı işlemeye başlamıştı. Picasso, yakın arkadaşı Georges Braque’la birlikte 1907 yılında başlayan ve sanat tarihinde yepyeni bir çığır açan Kübizm Akımı’nı başlattı. Picasso’nun Kübist sanat anlayışının ilk örneği ise aynı yıl tamamladığı Avignonlu Kızlar isimli tablosuydu. Picasso bu resim için yaklaşık 809 taslak çizdi.
Bu dönemde yaptığı resimlerin en ünlüleri “Pipo İçen Adam” (1911) , kolaj tekniğiyle yaptığı “Bambu Sandalyeli Natürmort” (1912) ve bir karakalem çalışması olan “Şişe, Bardak ve Keman”dı. Georges Braque’la aynı akım üzerine resmettikleri çalışmalar birbirine benzediği için eserlerini birbirinden ayırmak zor oluyordu.
Kaynak: sabah